29 Kasım 2014 Cumartesi

Prag

Begüm ve Samet evlendi de Begüm Samet'i olmadan ilk kez kız kıza tatile çıktı, aman Allah'ım :))

Ablamın kına gecesi ve düğünü arasına bir seyehat yazısı sıkıştırayım istedim :) 
Bu seyehat tabiki de ablamın düğününden sonra oldu.
Aylar öncesinden planladık bu tatili, destinasyonumuz belliydi; Prag!
Benim doğum günüm tatile gittiğim arkadaşım Bahar'ın annesinin doğum günü derken ancak 12 Kasım'da yola çıkabilidik.

12/11/14 Çarşamba 
08:40'da olan uçuşumuz için tabiki de erken havalimanındaydık. Kocalarımızla vedalaşmak zor oldu ama karşıda bize kucağını acmış bir FreeShop vardı hemen atladık bizde :)
Gidişte uçağımız rötar yaptı. Rötarsız 2,5 saat süren yolculuğumuzun sonunda Prag'a indik. Otelimizin bulunduğu yer itibariyle ve söylendiği üzere AAA hattına bindik.


İntercontinental Hotel'a vardık, odamıza yerleştik yalnızca 3 gece kalacağımız için vakit kaybetmek istemiyorduk, hemen üzerimizi değiştirip sokağa attık kendimizi. Hemen resepsiyondan şehir haritası edindik. Otelimizin konumu inanılmaz güzeldi. Eski kent meydanına 1-2 dakika mesafedeydi.

Hafiften bildğim Makedoncayla ilk olarak Old Town Square'a vardık. Burası adeta şehrin merkezi. Tam ortada bir saat kulesi var ki kendisine Astronomik Saat Kulesi deniyor her saat başı çalmaya başlıyor ve üzerinden bulunan iki pencereden dört adet kukla çıkıyor. Bunlar kibir, açgözlülük, ölüm ve keyifi sembolize etmekteymiş. Bu gösteri başlamadan önce önünde büyük bir kalabalık turist grubu oluşuyor, hiç bilmiyorsanız da kalabalığın nedenini çözmeye çalışırken anlarsınız, en azından bana öyle oldu :))


Acıkmıştık, etrafımızda bir sürü kafe vardı ve tabiki de seçmekte zorlandık. Bir kaç yere sorup, menülerine baktık. Önünden geçerken bir kafenin garsonu dışarıda oturursanız double prices (çift tarife-2 katı) deyince hoop hemen uzaklaştık, ilk günden kazıklanmaya niyetimiz yoktu. Prag'daki ilk günümüz olduğu ve şehir hakkında edindiğimiz bir izlenim olmadığı için azıcık bakındık. Bir sonrasında hemen saat kulesin karşısında "Olivia Verde" isimli restauranta oturduk.













  
 Değişik yemekleri severim ama risk almayı da pek sevmem :) domuzun her türlüsünden kaçındığım için ben tercihimi İstanbul'da da sık sık tercih ettiğim gibi 4 peynirli pizzadan yana kullandım. Bahar da foccacia söyledi,tadı enfesti,kesinlikle ortaya söyleyin. Ekmeği yumuşaktııı, ayy canım çekti galiba :). Burda Bahar'ın içtiği ve çok sevdiği bir şarap vardı ki ikinci kez buraya gelmemize sebep oldu. Ben içmiyorum ama onun dediğine göre tatlı şarap severler sevmezmiş, Emre mesela :) epey tatlıymış ve az alkollüymüş. Fakat şekerli olduğu için yine de daha çabuk tesir edeceğini düşünüyorum ben :)
Çoğu ülkede olduğu gibi burda da su şaraptan daha pahalı:), az bir farkı var ama daha pahalı olduğu gerçek :)



Yemekten sonra artık etrafımı keşfetmemiz gerekiyordu. Önümüzdeki günlerin planını gezerek yapacaktık. Olivia Verde'den çıktıktan sonra sola doğru ilerleyip bütün sokakları gezdik. Hediyelik eşya mağazalarına girip girip çıktık. Genel olarak alınabilecek şeyler kristaller ki bence hediyelik olarak taşımaya değmez çünkü ülkemizde alaları var, kuklalar ve magnet tipi şeyler. Alacakları da kafamızda belirledikten sonra artık bir kahve molası verebiliriz :)

Prag'dan alınabilecek hediyeler / hediyelikler
-kristal törpüler
-kuklalar
-becherovka
-kristaller

Bence bunların hiç birini Prag'dan almayın, en pahalısı Old Town Square'in çevresindeki mağazalarda. Karlovy Vary'dekiler neredeyse yarısından bile uygun.
Bütün hediyeliklerinizi Karlovy Vary'den alın derim.



























Franze Kafka Sokak'taydık ve Franz Kafka Cafe'ye oturduk. Kahvelerin ortasındaki tatlı genel olarak bütün restaurant ve cafelerde var. Sıcak servis ediliyor. Dışı sıcak hamur içerisinde elmalı tartın ortasında olan malzemeden var. Çok başarılı bulmadım. Ben elmalı şeyleri pek beğenmediğim için tatlıyı da çok beğenmedim ama Bahar beğendi. Tatlıyı da çok beğenmediğimize göre hemen kalkıp başka yerleri gezmeye doğru yol aldık.










 

Sol tarafta Rudolphium olarak gördüğünüz yer şehirde sahne sanatları gösteri merkezi. Operalar, konserler burada yapılıyormuş hatta biz önünden geçerken iki gün sonra olan bir klasik müzik dinletisi için broşür tutuşturdular elimize.
Charles Bridge'i uzaktan görmüş olduğumuz bir diğer köprüden geçtik ve şehrin öte yakasına geçtik. Burada tepede Prag Kale'si var biz orayı son güne bıraktık, iyi ki bırakmışız anlatınca hakvericeksiniz :)


Yürürken bu kazları gördük ve hemen koştuk yanlarına. Bahar Annemizin kazlara kuşlara nasip olacağını bilmeden çantasında taşıdığı bisküviyi bu tatlışlarla paylaştık. Kazlarla hiç bu kadar yakın olmamıştım hayatım boyunca, bisküvileri görünce üzerime bir yürüyüşleri vardı ki neden yakın olmadığımı anladım. Gözümün içine içine bakıyor ve üzerime yürüyorlar aynı anda. Bu ana dair bir video var instagram hesabımda, üşenmezseniz girin izleyin. O kadar salak ve komik ki :) 


Kazları besledikten sonra tekne turu yapıldığını gördük. Bahar'ın annesi daha önce Prag'a gelmiş ve yemekli tekne turu yapmış ve güzel olduğunu söylemişti o yüzden yapalım dedik. Kişi başı 10Euro'ya gelecek şekilde paramızı ödedik. Yaklaşık bir saat sürüyor bu tur ama pek bişey yok :) 




 Şehri uzaktan görmek güzeldi.
İngilizce-Fransızca-Rusça anlatımla şehir hakkında biraz daha ayrıntılı bilgiler edindik.



İlerleyen günlerde şehir dışındaki turlara katıldık. 2 gün üst üste tura katıldık. Tur şirketi kampanya yapmış, 2 gezi alana bir tekne turu ücretsizmiş. Siz de münferit gider ve turla şehir dışına falan giderseniz bizim gibi tekne turu yapmak için acele etmeyin :)
















Deniz üzerinde güzel bir Prag turundan sonra Foursquare'den baktığım, harika olduğuna dair yorumlar aldığım bir pastane vardı hemen orayı bulmamız gerekiyordu.



Bütün hepsini almak ve denemek istedim tabiki de ama Bahar izin vermedi :(
Bütün cookielerden aldık, en çok çikolatalı olanı beğendilk. Şu domatesli mozarellalı kiş çok güzel gözüktü ama alamadık, aklımda kalmadı da değil :)

Bakeshop'a gelmeden iki üç mağaza beride bir bayan kendi boyadığı süslerden satıyor. Harika şeyler var içeride. Ben boyanmamışlardan aldım belki boyarım diye kesin boyayamam :). 4-5 tane aldım ben gelir gelmez Samet hemen arabanın dikiz aynasına astı bile :).


Krusta Bakery
Burası bence Prag'ın en şirin pastanelerinden biri. İstanbul'da da yapılan ama burdaki sanki daha bi güzel olan Palmierelerden aldık. Tadı enfesti.
Hatta öyle ki son gün buraya uğrayıp 8 adet alıp İstanbul'a sevdikerimize getirdik :)

Otele doğru dönerken Charles Bridge'in üzerinden geçerek gittik.
Prag'ın akşamları daha bir güzel olduğunu söyleyebilirim. Işıklarla harika gözüküyor.

 

Akşam olduğu için görüntü kalitemiz epey düştü malesef. Charles Bridge'in tam bitiminde bir kule var o kulenin içinden yukarıya çıkılıyormuş, kaçar mı tabi hemen çıktık:). Dar ve uzun merdivenli yorucu mini yolculuğun sonunda Prag ayaklarınızın altına seriliverdi. Buraya akşam çıkmak bence daha güzel çünkü cidden ışıklarla şehir çok daha albenili... Buraya çıktıktan sonra neden şehire binbir kuleli şehir dendiğini anlayacaksınız:)
 
 Akşam da Nazım Hikmet'in müdavimi olduğu Slavia Cafe & Restaurant'a gittik. Burada geleneksel Çek yemeği istedik. Tercihimiz goulash oldu. Beef ve porc goulash vardı biz beefi tercih ettik, yanında dumplings dediği şeylerle servis ediyorlar. Fakat beğenmedik, bir daha da yemedik zaten. Ama bir yerde de olsa mutlaka gulaşı deneyin. İstanbul'da etin alasını yediğimiz için orada etler güzel gelmedi bize.
Garson da sağolsun o kadar suratsızdı ki bir an önce kalkın gidin der gibiydi, biz de zaten yemeği de beğenmemiştik kalktık.Genel olarak bütün restaurantlarda bahşiş isteme usülleri yandaki şekilde. Zorla istiyorlar yani :)



Yemekleri çekmeyi unuttuğum için artık neyi çeksem diye şaşırdığım için dedim kendimi çekeyim :), ben selfieyle uğraşırken Bahar yarının planını yapmaya koyulmuştu :)
Bahar denince akla ilk gelen şeylerden biri türk kahvesidir, öyle çok sever ki içmeden duramaz. Öyle ki İstanbul'dan kahve makinesi ve kahve getirdi, yemeğimizi yedikten sonra odamızda miss gibi türk kahvemizi içip günün yorgunluğunu atmak üzere otele doğru yola koyulduk.
Ayrıca;
Gün içinde toplamda 17.000 adım atmışız :)

13/11/14 Perşembe
Bir gün önce yoldan geçerken görüp girdiğimiz tourist information'dan tur broşürü aldık. Hangisini tavsiye edebileceklerini sorduk. Şehir dışına kendi başımıza gitmeyi planladık fakat turla daha iyi olacağını söylediler, dinledik iyi ki dinlemişiz. Kendi başımıza gidemezmişiz onu anladık :)
İkinci günkü destinasyonumuz; Kutna Hora'ydı.
Tercih ettiğimiz tur firması; Premiant City Tour.
Çok memnun kaldık, kesinlikle tavsiye ederim. Otelden ücretsiz servis belirtilen saatte gelip aldı bizi. Dönerken otele bırakmıyor ama :)
2kişi 1987 Çek Kronu yani yaklaşık 70 Euro ödeyerek Kutna Hora'ya doğru yol aldık. Yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürüyor ve küçücük bir kasabaya geliyorsunuz. Burası tarihi gümüş madenleriyle meşhur bir bohem şehriymiş. Gezilecek 2 tane önemli yeri var Saint Barbara Katedraki ve Virgin Mary Kilisesi. Bu ikisi de Unesco kültür mirasları listesindeymiş. Tarihle pek ilgilenmediğim için bu kısımları hep Bahar dinledi:) zaten bu bilgileri de googledan da edenebilirsiniz, ben sadece dinlediklerimi yazdım ayrıntıları için; google it:)

Kilise ve katedrallerin olduğu yere gitmeden önce ilginç bir yere uğradık;
Kemik Kilisesi.








Kilisenin özelliği tamamen kemikten oluşmasıymış.  İçerideki bütün kemiklerin insan kemikleri olduğunu duyunca bir ürperiyorsunuz.
Şapelde yaklaşık 40 bin adet kemik olduğu söyleniyor. Fakat kaç kişiye ait olduğuna dair kesin bir bilgi yokmuş.
Gotik mimariyle döşenmiş bu kilisenin yanında bir de mezarlık var. Mezarlığın bulunduğu toprakların kutsal olduğu düşünülüyormuş öyle ki herkes bu mezarlığa gömülmek ister olmuş. Sonra çıkan veba salgını dolayısıyla çok sayıda insan ölmüş, 30 bin kişinin bu mezarlığa gömüldüğü biliniyormuş.Daha sonra mezarlığı küçültmek istemişler ve mezarları açıp içindeki kemikleri kiliseye yığmışlar. Yarı kör bir keşişinde yaşarken ölümü hatırlamak amacını güdürek kemikleri dizdiği söyleniyor.















Bahar rehberimizin harika olduğunu düşünüyor. İsmi James. Eğer giderseniz seçme şansınız varsa onu seçebilrisiniz. Ben kendisini aşırı tarih anlattığı için pek sevmedim fakat gittiğimiz şehir tarihi bir şehir olduğu için bu konuda Bahar'ın görüşünün daha önemli olduğunu düşünüyorum. Neredeyse her kolonun tarihini anlatıp Bahar'ı büyüledi. Ben de bütün bunlar olurken bahçede bu güzelim dökülmüş yapraklarla selfie yapıyordum :)




Bazen Hugo olduğumu düşünmüyor değilim:)



 



















Rehberin kesinlikle komisyon bağlantılı anlaşması olduğunu düşündüğüm bir yerde yemek yedik.
Güzel bir yerdi fakat onun dediği gibi Çek'teki en iyi pizza yapan yer değildi bana göre.

























Piazza Navona adlı bir restaurantta aşırı sarımsaklıve başarısız bir makarnaya 300Çek Kronu yaklaşık 12 Euro ödedikten sonra hızlıca otobüse binip şehir merkezine geri döndük. 2 saat sonunda yine Prag'taydık.

Beğenmedik falan ama yine de akşam yemeği yemeyecek kadar toktuk.
Biz de biraz fotoğraf çekilelim dedik, benim fotoğraf mantığım insan odaklı olduğu için pek manzara fotoğrafımız yok, bizimle idare ediceksiniz artık :)











Kumarhanelerin serbest olduğu ülkede her yerde bu tip yazılar görmek mümkün. Ayrıca işlek caddelerde kırmızı uzun paltolu hedef kitlesi yalnızca erkekler olan adamlar görüyorsunuz ama kadınlarla hiç ilgilenmedikleri için ne aradıklarını bir süre sonra anlıyorsunuz :)
Ayrıca sağdaki resimdeki bir pazar. Biz hiç açık halini göremedik, içimizde de kalmadı değil. Siz denk gelirseniz mutlaka uğrayın, eminim çok değişik bir deneyim olacaktır. 
 








Sokaklarda çevrilen domuzlar bizdeki kuzu çevirmelere benzese de temsili olarak, kokusu ve görüntüsü hiç benzemiyor.












Her yerde satılan bir diğer değişiklik "trdelnik" isimli bu tatlı. Hamuru görülen borulara geçirip pişirip toz şekeri ve tarçına buluyorlar. Değişik bir tadı var tabiki de mutlaka deneyin ama ben açıkçası bayılmadım.


Kahve molası vermek için Bahar'ın şarabını çok beğendiği Olivia Verde'ye gittik. Bir önceki gidişimizde mekandaki televizyonda gösterilen, oranın reklamı olduğunu düşündüğümüz bu tatlıyı yedik.



İsmi bişey spagettiydi.Tabiki de buna da vurulmadım :)
Ülkemizde o kadar güzellerini yiyiyoruz Allah'a bin şükür bunlar tırıvırı geliyor :) ne yapayım.

Ama şu tatlının üzerine koydukları helva genel olarak Prag'da meşhur. Bütün hediyelik eşya satılan mağazalarda satılıyor. Bizdeki helvanın dörtte biri inceliğinde, baya bi ince. Tadı öyle çok baskın değil ama kötü de değil yani. Tatlının sunumunda güzel olmuş :)

Ben genel olarak çok zor beğenen biriyimdir malesef her şeyi kolay kolay beğenmem :)






Evet bir günü daha bitirdik.
Bugünü de 14.000 adım atarak bitirdik.
Yarın da zor bir gün hadi kocalarımızla konuşupp hooooop yatağaa :)

14/11/12 Cuma
Bugünkü destinasyon; Karlovy Vary
Şirin mi şirin bohem kasabası!
Önceki gün Kutna Hora'ya gittiğimiz tur şirketiyle gittik. 2 kişi için öğle yemeği içecek hariç 110Euro ödedik.
2 saatlik yolculuğun sonunda Karlovy Vary'ye vardık.
Buraya gitmeden önce yengem bana masal şehrindesin, tadını çıkar demişti gerçekten de öyleymiş.
Sokaklarında yürürken bir masalın kahramanı gibi hissedebilirsiniz kendinizi.
Burası kaplıcalarıyla ünlü bir yermiş, dünyanın bir çok yerinden ünlü isimler buraya gelir, tedavi olurmuş. Hatta Kraliçe Elizabet'in oteli bile var.







 



30-58-72 derece olmak üzere suların sıcaklıkları değişmekte. Sular tedavi amaçla kullanılmakta ve şifalı olduğuna inanılmaktaymış. Sol resimde görülen porselenlerden her yerde satılıyor ve su bununla içiliyor. Tabiki de biz hediyelik olarak aldık :) 
Bu arada kaynaktan gelen suyun tadı o kadar kötü ki, sadece denemek için içtik. Boş su petlerini getirip dolduranlar vardı fakat biz resmen ayıp olmasın diye içtik :)


 

Şehirde yanlış hatırlamıyorsam toplamda 17 tane bu çeşmeden var. Küçücük bir yer olduğu için bu da adım başı görebiliyorsunuz gibi birşey oluyor. 






Bu güzel yere zamanında Mustafa Kemal Atatürk'ün geldiğini ve tedavi gördüğünü söylediler, biz de araştırdığımızda okuduk fakat ben Atatürk hayatında hiç yurtdışına çıkmamış diye biliyorum. 








Karlovy Vary porselenleri,kağıt helvaları ve Becherovka'sıyla meşhur. Porselenlerinden aldık :) Kağıt helvalarından Prag'da da var, her yerdeki aynı zaten, çok esprisi olan da birşey değil.






Kendimizi biraz fazla çekmiş olabiliriz evet napayım benim fotoğraf çekme anlayışım bu :)





Becherovka %38 alköl içeren bitkilerden oluşan bir içkiymiş. Diğer bütün içkiler gibi soğuk servis edilirmiş. Ve zamanında ilaç tedavilerinde kullanılmış. İçkinin içerisinde bulunan bazı bitkilerin Karlovy Vary'de yetişiyormuş.Tarifini de dünyada yalnızca 2 kişi biliyormuş. Tadına dair en ufak bir fikrim yok ama Karlovy Vary'de Prag'dan daha ucuz olduğu kesin:). Prag'dan hediyelik ne alınır diye sorarsanız bu kesin bir cevap olabilir. Nereden alınması gerekir diye sorarsanız da soldaki yerlerdekiler en uygunları. Ama almayı unutursanız da üzülmeyin heryerde zebil gibi var merak etmeyin :)


Karlovy Vary şehir merkezine gitmeden önce bir kristal fabrikası olan Moser'e gittik. 
Prag'ın 2.en iyi markasıymış. Dünyada bir çok fotoğrafta farketmediğiniz gizli ayrntılarda Moser imzası vardır. İçeride harika şeyler var evet fiyatlar biraz tuzlu evet ama esas sorun aşırı ince olmaları. Almak mesele değil fakat onları sağ salim Türkiye'ye getirmek benim gibi sakar bir insan için büyük mesele :)


İçerisini gezerken iyi ki Paşabahçe'miz var dedim:)
Neredeyse hepsi bizde de olan ürünler.
Ülkemizde çok şükür ki herşey var. Görüp aa bunlardan da Türkiye'de yok dediğimiz şey neredeyse yok gibi.



Buradan birşey taşınmayacağı ortak kararını aldıktan sonra kahve molası verelim dedik:)

Dönüşte de 2 saatlik yolcuğun sonunda Prag'taydık. Akşam yemeği yiyeceğimiz yeri kafamızda netleştirmiştik, fakat unuttuğumuz birşey vardı; rezervasyon yaptırmamıştık! 
La Finestra isimli bu resraurant şehrin en iyi ilk 3 restaurantı arasındaymış. Biz de ertesi gün öğlen 1 için rezevasyon yaptırdık ve başka bol yıldızlı bir yere doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık :) 
Ambiente Pasta Fresca'ya vardık, burası da rezervasyonla çalışıyormuş şansımıza 2 kişilik yer bulabildik.






Gelmeden okuduklarıma göre ıspanaklı tagliatellesi çok güzelmiş, söyledik gerçekten de güzeldi ben beğendim. Ama diğer gnocchi güzel değildi. İstanbul'da daha güzelini yapan yerler var. Mekan iki katlı ve yalnızca üst katta sigara içiliyor. Ayrıca alt katta fırın olduğu için baya basık ve sıcak. Giderseniz tercihiniz üst kattan olsun. Makarnalar, carpaccio, şarap ve zeytinyağıyla güzel bir akşam yemeği yiyip kahve içmek için yeni arayışlara girdik :).

Kahve içmek bahane wifi'den sevdiklerimizle konuşmak şahane:) Sırasıyla herkesi aradıktan sonra otele geri döndük. Bu gece son gecemiz, yarın yolculuk var. İyi bir uykuuyalm di mi :)


15/11/12 Cumartesi
Erkenden kalkıp son yapılacakları yapmak üzere yola koyulduk. İlk olarak Prag Kalesi'ni görmeye gittik. Buraya gelmek için o kadar çok merdiven çıktık ki :(




Bizim gittiğimiz gün tesadüfe kilise büyük bir organizasyon vardı. Cumhurbaşkanın iştirak edeceği bir kutlama vardı, kominizmin bitişinin 24.yılını kutlayacaklardı. Ve şansa biz de oradaydık.









Prag Kalesi Guinness Rekorlar Kitabı'na göre dünyanın en büyük antik kalesiymiş.
















Bahar'ın şu resimdeki güzelliğine bakar mısınız?
Hani küçükken oynadığımız bebekler vardı aynı onlara benzemiyor muuuu :) ?




Tatilimizin son gününde La Finestra'da yediğimiz yemekte bize sevgili Benan eşlik etti. Ve ismini Gırçka koyduğum arkadaşı :)








 Tatilin son gününde Yahudi Mahallesi'nin arkasında bir şubesini daha keşfettiğimiz Bake Shop'a gittik. Bir sürü şey satın aldık. Ama aldığımız en iyi şey Marble Cheesecake idi. Tadı çok çok iyiydi. Mutlaka alın derim.


 Ve tatilimiz bitti...
Prag bizi uğurladı...
Umarım bol insan az manzara fotoğraflı gezi yazımı beğenmişsinizdir :)

Benan Eriş ve Bahar Eriş Çeliker kardeşlerle tatil çok harikaydı :)

Bir sonraki tatilimi yazmak için sabırsızlanıyorum...
Öptüüüüm

smdbeg08@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder